"Elsiz, dilsiz ve gönülsüz" olmak
İnsanın en hası eline, diline ve beline sahip olandır. Bunda ne şek var, ne de şüphe var. El, dil ve bel kelimelerinin ilk harflerinin EDB, yani EDEB kelimesini meydana getirmesi de bir tesadüf değil, bir tevafuktur. Çok güzel bir denk gelmedir. Eline, diline ve beline sahip olan kişi edeplidir.
Yunus ne diyor bir şiirinde:
“Dövene elsiz gerek,
Sövene dilsiz gerek,
Derviş gönülsüz gerek.”
Bu şiir bizim söylemek istediklerimizi bir çırpıda anlatan eşsiz bir söz demetidir. Sayfalarca yazıya ne gerek! “Elsiz, dilsiz ve gönülsüz” olmak! Hayatta ‘edeb’in özü budur. Hayatta mutluluğun tam odak noktası budur.
Derviş gönüllü olmak aynı zamanda, “gönülsüz” olmaktır. Dervişler hayatta en mutlu kişilerdir. Gerçek dervişlerden bahsediyorum tabii ki! Derviş demek, hayatta dünyevî beklenti içinde olmamaktır. Bizi mutsuz kılan dünyevî beklentilerimizdir. Meşhur bir hikâyedir. Bir derviş ile bir yüksek mevkideki zat arasında bir konuşma geçiyor. “Sen şunu şunu oldun, en sonunda ne olacaksın?” diyor derviş. O zat da, “İşte en fazla bir sadrazam, bir vezir olacağım” diyor. Derviş soruyor, “Ondan sonra ne makamı var?” diyor. O zat yalnızca “hiç” diyebiliyor.
Yani “makam bitiyor” diyor. Derviş de diyor ki:
“Ben zaten şimdi oradayım”, yani bir “hiçim” diyor.
Ne mutlu bu mânâları anlayıp da ruhlarında bu mânâ ile hemhâl olanlara!
Bizi zora sokan ve hayatta hırslı yapan elimizi, dilimizi ve gönlümüzü yanlış kullanmaktır. Gönlümüz bu dünyaya sıkı sıkı bağlıysa, bu dünyadan başka bir dünya tanımıyorsa, mazaallah, hem elimiz,
hem dilimiz bizi alıp da “ateşe” götürebilir.
Derviş gönüllü isek, dilimizi ve elimizi de ona göre ayarlarız ve hırstan, yanlıştan, gurur ve ucbdan uzak dururuz.
Geçen gece şu düşüncelerle yattım: “Tamam, yatsı namazını kıldım, sabah namazını da nasipse kılacağım. Fakat, bunlar yetmez. Dilimiz hep dedikodu, hep gıybet, elimiz hep ne gelirse gelsin cinsinden, haram-helâl ayrımı yapmaz ise, bu namaz kesinlikle işe yaramaz” diye düşündüm.
Yine Yunus’umuza kulak verelim:
“Bir kez gönül yıktın ise,
Bu kıldığın namaz değil,
Yetmiş iki millet dahi,
Elin yüzün yumaz değil.”
Evet, kurtuluş; namaz, oruç, hac ve diğer ibadetlerle birlikte ‘edep’tedir aynı zamanda. Ele, dile, bele sahip olmakta ve dünyevî olana kalbini bağlamamaktadır.
Yunus Emre’miz diyor ki:
“Dövene elsiz, sövene dilsiz ol.”
Bu elbette ancak “gönülsüz”
bir kişilik yapısıyla mümkündür ve
her kişinin kârı değil, er kişinin kârıdır.