Dinle...




Dinle...
“Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor…”
Ne vakit “davetine uyup” pencereyi açmaya niyetlensek ; yüzümüze çarpan da neyin nesi…
Açılmaz ne bir yüz, ne bir pencere;
Bakıldıkça vahşet çöker yerlere
“Yağmurun sesine bak, aşka davet ediyor…”

Kendisi aşkı tatmamışsa nasıl çağırır başkasını aşka. Belli ki yağmur da aşkta ıslanmış olmalı, ona bakanları ıslattığı yerden yakalanmış olmalı sevdaya… 

“Allah’ım, Yarattığın bütün mahlûklarına vuran kudretinin nuru, onları canlandırmada ve aşkın ile döndürüp durmada, seni tesbih ettirmektedir…”

Yani “yağmura bakmakla kalma, sesindeki aşka daveti dinle de sırılsıklam ol ey can” diyor 
Mânâ sultanının izinden giderek…

Cansız gibi görünen varlıklar, biz derler, duyarız, işitiriz, görürüz, bakarız. Fakat sizin gibi nâmahremlere, yabancılara, anlayışsızlara karşı susup durmaktayız. Mevlana

Canlı kim cansız kim ya can bahşedip Hayy kılan? 
Tamam bir hayvan, bir bitki canlıdır. Çünkü hayvan hareket ediyor, yiyor, içiyor, yavruluyor. Bitki de büyüyor, çiçek açıyor, meyve veriyor. Bunların canlı olduklarını görüyoruz, anlıyoruz ama, bir taş parçasının, toprağın, kesilmiş, kurumuş ağaçların, içtiğimiz suların, giydiğimiz elbisenin, kullandığımız eşyanın canlı olduğuna pek aklımız ermiyor.

Büyütenin bir damla pıhtıyı insan diye,
Gücü etmez olur mu? Ölüyü diriltmeye!.

Translate