Aşk diyarına bir yolculuk başladı. Aşk diyarından gelenler için. Diyarı aşk kervanı yola koyuldu. Kervanın bir ucu zamansızlıkta.
Kimisi geliyor diyarı aşktan ağlamaklı, kimisi gidiyor diyarı aşka yine ağlamaklı. Acaba ne zaman dinecek bu göz yaşları.
Garip bir duygu, hala koskoca kervanı görmeyenler var. Kervan yanı başlarında onu arayanlar var.
Kim bilir aşksızlıkta aşk kervanını ne zaman bulacaklar.
Mekansızlıkta yanan aşk ateşine doğru uçuşuyor aşıklar, aşk ateşine ulaşmak için ateş böcekleri gibi.
Halbuki bir bilseler aşk ateşi onları yakacak. Bilinmezlikte, iradesizlikte sanki birbiriyle yarışıyorlar.
İşte kutlu kervandan bir portre. Anlatılması gereken aşk. Başlangıcı Aşksızlık.
Aşksızlık
Aşkı anlatmanın en kolay yolu beklide aşksızlık. Aslında aşksızlıkta dahi aşk vardır. Değişken olan maşuka.
İradesizliğimiz ile geliriz diyarı aşktan bu kesret alemine. Ete kemiğe bürünür vahdette var oluruz. Varlığımızla çokluk sunarız. Çokluğumuza aşık olur aşksız kalırız. Tıpkı körlerin ve sağırların hissiyatlarından mahrum yol aramaları gibi çokluk aleminde yol alırız.
Ey aşk diyarından gelen aşksız! Hatırla bir gün ağlıyordun. Seni bu dünya hayatında üzen neydi? Kedere garkeden neydi? Neden ağlıyordun bir bil.
Aç kulağını dinle maşukunu kaybetmiştin, diyarı aşktan ayrılmıştın işte ağlaman bundandı.
Aşık turaba düşende
Yanmak için ateş arar
Kimisi orda yanar
Kimisi burada yanar
Kimi ateşte üşür
Kimisi karda yanar
Sen aşk diyarından ayrıldığın için ağlarken. Sana aşık olup gülenlerin vardı. Ne garip birisi aşkını kaybederken, kimisi aşksızlıkta aşkı buluyordu.
Bulduğunu sandığı aslında bir serap, bir hayal. Aşk kervanını görmesini engelleyen bir perde.
Ey aşk diyarından gelen aşksız! Sana gelince seninkide aşkındaki sadakatini ispat zamanıdır. Kim bu mecrada aşkına sadık kala işte er divanında aşık-ı sadık ola.
Latif alemden gelen aşık, fiziki alemdeki gelişimi için latif sütle beslenir. İlgi, alaka, yakınlık ve muhabbetle teselli edilir. Ama ne çare bunların hiç biri diyarı aşkı ona unutturamaz
Hala gözü yaşlı, hala iklimi aşk kadar tatlı ve hala aşk kadar masumdur. Alışmıştır diyarı aşkta mıknatıs misali çekmeye çekilmeye. Bu nedenle etrafındaki şeylerden etkileşimi aynen diyarı aşk iklimindeki gibi devam edecektir.
İyiden iyiyi, kötüden kötüyü, aşıktan aşkı, yakınlıktan yakınlığı alacaktır. Yakınlıktan yakınlığı aldıkça diyarı aşktanda uzaklaşacaktır.
Bu uzaklaşmalar bu alemde, bu fiziki alemde yakınlaşmak olarak yankılanacaktır. Şaşkınlıkla ağlayan gözleri bu alemin görüntüsü ile renk alacaktır. Her gördüğü onu biraz daha karmaşaya doğru sürükleyecektir.
Her bir olay, her bir hadise yeni bir kördüğüm olarak gelecekte karşısına çıkacaktır. Sonu ise mahcubiyet ve pişmanlıktır.
Ey diyarı aşktan gelen aşksız! Bari sen yapma. Aşk diyarından gelene bir kördüğümde sen olma. Bırak iklimi aşktan gelene perde olmayı da, gönül aynası pak ola.
Gönül ayinesi sufi
Eğer kalırisen safi
Açılır sana bir kapı
Ayan olur cemalullah
Bu aşamada masumiyetini kaybetmeden aşk kervanını bulanlar hemen tekrar koyulurlar yola, elbet varırlar bir gün diyarı aşka. Ama nede az kişiye nasip olur bu? Dünyadan nasibi toplasan birkaç damla su. O nun diyetide birkaç damla göz yaşı.
Ey aşk diyarından gelen aşksız! Gıpta et sende ona, maşukasına varmak için tekrar koyulmuştur yola. Ne mutlu kesretten vahdete yol alana.
Diyarı aşktan gelip bu alemde mesken tutanlar artık yalnızca aşkını değil maşukasını da kaybetmiştir. Doğuşundaki temiz fıtratı etkileşimlerle değişmiş çokluğun bir parçası olmuştur.
Artık önünde ömür diye telafuz edilen bir zaman, yurt diye ifade edilen bir mekan vardır. Onlarla hayata bağlanmaya başlar. Ancak bu alemde tutunması da kolay değildir.
Daha henüz kendisinden önce gelenler gibi buraya tamahkar değildir. Hala diyarı aşktan heybesinde getirdiği güzel halleri vardır.
Hala kanaatkar, hala ümitvar, hala mütevekkil, hala samimi ve hala rıza makamındadır.
Henüz kendinden önce buraya gelenler gibi tamahkar, perişan, nefsini ilahlaştıran ve isyan durumunda değildir.
Bu şekilde günler birbirini kovalayacak, heybesinde kiler elinden alınacak ve kendisine erdem diye, bilgi diye gurur, kendini beğenme, haksızlık etme, aç gözlülük, merhametsizlik ve daha niceleri verilecektir. Güya tüm bunlar onun hayat mücadelesinde güçlü olması ve ezilmemesi içindir.
Ey aşk diyarından gelen aşksız! Unutma sakın aşkını kaybedenlerin gücü olmaz, mecali kalmaz ve sahibi de olmaz. İlahi emir olmasa yurdu bile kalmaz. “Dünya yersizlerin yeri yurtsuzların yurdudur.”
Bu hayat boyutunda ki fiziki bedeni için sunulan gıdalardaki tatlar ve lezzetler, onun diyarı aşka ait gıda ve lezzetleri unutmasına neden olacaktır. O’na bunu yapan ise ebeveyni olacaktır.
Ne garip merhametleri ona kahr ve zulmet olmaktadır. Eğer gerçekten merhamet sahibi olsalardı bir denge gözetir bu gıdaları verirken ona maşukasını da telkin ederek hatırlatırlardı. “Bismillahirrahmanirrahim”
Bir kez aşk ile Allah dese lisan
Dökülür cümle günah misli hazan
Zaman akmış gitmiş, hafızadakiler silinmiş, hakikatler unutulmuş, gerçekler hayal olmuştur.
Hedef aşk kervanı iken, göz şaşmış gönül kaymıştır. Kaybetmediği tek şey sevgisidir. Ama mühim olan neyi sevdiğidir.
Kiminin etrafında Leylalar, Şirinler ve Aslılar uçuşur, kiminin etrafında Mecnunlar, Ferhatlar ve Keremler uçuşup maşuka olurlar. Bazen bu maşuka değişken olurda bir papuç, bir araba, bir ev olur.
Ey diyarı aşktan gelen aşksız! Sakın unutma hakiki maşuka değişken değildir. Aksine hiç değişmeyendir.
Artık buluğ çağına gelmiş önündeki yol ikiye ayrılmıştır. Bu yoldaki ayrılık son nefese kadar gözünün önünden de gitmeyecektir.
Ya diyarı aşk kervanına bakınacak. Yada yoksul ve mücrimlere katılacak.
Eğer aşk kervanına katılma yolunu tercih ederse ve bunda tereddüt etmezse ekabirden sayılacak, eğer tereddüt ederse bunun diyetini ödeyecektir.
Ne yazık ki genelde geneli de tereddüt edecektir. Ekabir olmak çok az kişiye nasip olacaktır.
Ya ilahi! İhsan eyle bana sendeki aşkı
Müştak eyle sana, bu tendeki canı
Ahu zar eyletme kapındaki ebrarı
Ya ilahi! İhsan eyle bana sendeki aşkı
Diyet
Aslında her şey yolunda gidiyordur. Ama tereddüt ve şüphesinin izale edilmesi için bir nida duyar “dön” tüm dikkati dağılır. Zihni allak bullak olur, bocalar, şaşırır.
Artık dalgındır, bir düşünce almıştır aklını ve kalbini. Ne yapacağını şaşırmış yolsuz kalmıştır.
İşte terk durağına burada gelmiştir. Acaba terkmi ediyordur. Terkmi ediliyordur. Çetrefilli bir soru muammalı bir söz.
Ezel sırlarını ne sen bilirsin nede ben
Bu muammalı sözü ne sen anlarsın nede ben
Perdenin arkasında senide benide bir konuşturan var
Eğer perde kalkarsa ne sen kalırsın nede ben
Ama aslında terk ettiriliyordur. O ise ter edilme görür. Bundan dolayı da kırılacaktır, üzülecektir, yıkılacaktır.
Bu nefis totemini parçalayacak ilk darbe en yakınından en değer verdiğinden gelecektir. Bundan sonraki her bir olay her bir musibet görüntülü hadise parçalanan totemin bir parçasını daha parçalayacaktır. Taki kum ola.
Ey diyarı aşktan gelen aşksız! Kum olki sana kum bi iznillah dene “Allahın izniyle kalk”.
Artık bundan sonra gördüğü şeyler hep, ayrılık, mahzuniyet, keder, elem, zulüm, iftira, aşağılanma, mecnunluk, meczubluk ve hep bela.
Halbuki bela dediğimiz şey görünüşte o şekildeyken hakikatte, kulağa söylenen dön “ircii” hitabına verilen evet “bela”cevabıdır.
Şimdi yalnızlık ve sessizlik içerisinde çaresizdir. Benlik ve enaniyet zevale ermiş bir gün yeniden doğmayı ümit etmektedir. O ise bitkindir, mecali kalmamış güçsüz ve kuvvetsizdir.
Muhtacım sana ekmek ve sudan çok
İstiyorum seni bak, her şeyden çok
Bakıyorum senden başka cemal yok
Muhtacım sana ekmek ve sudan çok
Artık sezgileri yeniden inkişaf etmeye başlar. Terki dünya ile ukbaya yelken açar. Verilen elektrik şokuyla ayağa kalkmış fakat mecazi aşkın tesirinden hala kurtulamamıştır.
Bundan böyle yeni bir yaşama yelken açmaktadır. İradesiz geldiği bu hayatta irade görmüş ve artık irade beyan etme safhasındadır.
Keşf edecektir dünyayı
Keşf edecektir ukbayı
Diyarı aşk kervanının yol haritasını bulup onlara yetişmek için kaybolduğu bu hayatta bir rehber arayacaktır.
"alıntı"